Titrifikir Kurucu Ortak ve CCO’su Kerem Kanık, bir eseri alırken ana motivasyonunun ilk görüşte aşk olduğunu söylüyor. Kanık ile sanat ile nasıl tanıştığını, ilk aldığı eseri, koleksiyonundaki çalışmaları, takip ettiği sanatçıları ve daha pek çok şeyi konuştuk.
Röportaj: Burcu Dimili
Sanata dair hatırladığınız ilk anınız nedir? Sanatla nasıl tanıştınız?
2007 yılıydı. Alaçatı’daydım. Bir akşam otelden çıkmış yemeğe giderken Alaçatı dükkânlarından birine gözüm takıldı. İçeride bir sergi vardı. Gözüm o sergideki parçalardan birine takıldı. Bir anda içeri daldım ve o eserin başına dikildim. Alışık olduğumuz şekilde bir tuvalde değil de farklı ölçülerde kare ahşapların yan yana getirilmesiyle oluşturulmuş 1’e 1 genişliğinde vinyet bir tabloydu. Her bir ahşap parçasında farklı bir çizim, yazı, boyama ve buluntu malzeme vardı. Yarım saate yakın o parçaya baktığımı hatırlıyorum. En sonunda yanıma bir bey geldi ve “Çok beğendiniz sanırım” dedi. İlk defa bir sanat eserinden bu kadar etkilenmiştim. Yanıma gelen kişinin yüzüne dahi bakmadan, gözlerimi esere kilitlemiş bir şekilde “Evet” dedim. Daha sonra aynı beyefendi, bu kadar uzun süre bakmama rağmen, eseri almak için hiçbir talepte bulunmamama istinaden “Bu eseri almayı düşünüyor musunuz?” diye sordu. Fiyatını sordum. Duyduğum rakam, daha önce sanat alışverişi yapmamış biri için oldukça yüksek bir rakamdı. Sessizliğim karşısında “Dilerseniz bu eseri almayın, ben eminim ki hazır olduğunuz gün, bir Mahmut Karatoprak sahibi olacaksınız” dedi.
O an gözümü eserden alıp beyefendiye çevirdim, “Olabilir” dedim ve çıktım. Kapının dışında konuklarla sohbette olan serginin küratörüne, bu serginin kime ait olduğunu sordum. Sergideki eserlerin Mahmut Karatoprak’a ait olduğunu söyledi. “O kim?” diye sorduğumda ise “Az evvel konuştuğunuz beyefendi” diye cevapladı. Yani yanı başımda durup eser hakkında yorumlar yapan ve fiyatını söyleyen kişi o eserin yaratıcısıydı. İşte benim sanatla gerçek anlamda ilk tanışmam, bence o akşamdı.
“Sanırım koleksiyonerliğe ilk adımımı, henüz hiçbir eser satın almadan, fakat almaya karar verdiğim o sabah attım”
Koleksiyonerlik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?
Beni Alaçatı sokaklarında yürürken bir anda boğazımdan tutup ufacık bir dükkâna sokan o eseri aklımdan çıkartamıyordum. Hatta farkında olmadan eserin sahibi sayın Mahmut Karatoprak ile tanışmış olduğumu ve fakat bunu da sonradan fark ettiğimi düşündükçe Karatoprak ismi aklımda daha da çok yer ediniyordu. Sürekli eserin fiyatını aklımdan geçirip, o paraya yapabileceğim şeyleri düşünerek kendimi böylesi bir parayı bir sanat eserine vermenin saçmalığına ikna etmeye çalışıyordum. Amsterdam’da nefis bir tatil yapabilirdim ya da kendime son model yeni bir cep telefonu alabilirdim. Üstelik eserle karşılaştırılırsa, cebime para bile kalırdı. Yine de aklım bir şekilde hep o eserde kaldı. İnternetten Mahmut Karatoprak ismini araştırdım. Eserlerinin fotoğraflarını buldum. Bir şekilde yaptığı her işe âşık oluyordum. Eseri o ilk gördüğüm anda beni çok etkilemesine rağmen vermeye kıyamadığım rakam, neredeyse artık gözümde bir hiçti. Aradan iki sene geçti. Bir sabah uyandım ve tam da Mahmut Bey’in iki sene önce Alaçatı’daki o sergi akşamı bana söylediği gibi, artık bir Mahmut Karatoprak eseri sahibi olmaya hazırdım. Sanırım koleksiyonerliğe ilk adımımı, henüz hiçbir eser satın almadan, fakat almaya karar verdiğim o sabah attım.
İlk aldığınız eser hangisiydi? Eserde sizi yakalayan şey neydi?
O sabahı takiben Mahmut Karatoprak’ın o dönem çalıştığı galeri olan DemArt’a telefon açtım. Tesadüfen DemArt’ın sahibinin, çalışmakta olduğum reklam ajansındaki bir arkadaşımın teyzesi olduğunu öğrendim. Heyecanla galeriye gittim. Mahmut Bey’in eserleri arasında kendimi yine kaybettiğimi hatırlıyorum. Alaçatı’da gördüğüm o eser tabii ki çoktan satılmıştı ama orada başka bir çalışmaya âşık olmam an meselesiydi. Nitekim öyle de oldu. Bir parça indirimli fiyat ile ilk sanat eserimi o gün aldım. Artık bir Mahmut Karatoprak eseri sahibiydim.
“Eser alırken dikkat ettiğim tek şey, o eseri ilk gördüğümde bana ne şiddette bir yumruk attığı”
Koleksiyonerliğinizin arkasındaki ana motivasyon nedir? Koleksiyonunuzu oluştururken ve eser alırken nelere dikkat ediyorsunuz?
Ben kendimi sıradan bir koleksiyoner olarak tanımlıyorum. Ressamların doğum ve ölüm yıllarını, akımların isimlerini, modern/çağdaş sanat öncülerini, eser yorumlamaları yapılırken kullanılan garip jargonları bilmem. Benim ana motivasyonum ilk görüşte aşktır. Aşkı tarif etmeye kalktığımızda yüzlerce betimleme duyar, farklı farklı metaforlar kullanırız. Çünkü tarifi mümkün olmayan bir his, binlerce kelimeyi yutar. Bu yüzden bir sanat eserine beni aşık eden motivasyonu tanımlamam mümkün değil. Bazen kırmızı bir renk, bazen amorf bir siluet beni o esere aşık eder. Eser alırken dikkat ettiğim tek şey, o eseri ilk gördüğümde bana ne şiddette bir yumruk attığı. Nakavtsam, alırım.
Koleksiyonunuzda kaç eser yer alıyor? Seçkinizde hangi isimler var? Eserlerin dağılımı evin bölümlerine göre nasıl konumlanıyor? Örneğin salonunuzda, çalışma odanızda, yatak odanızda ya da çocuk odalarınızda hangi eserler yer alıyor?
Koleksiyonumda 50’nin üzerinde eser var. Mahmut Karatoprak, Erkut Terliksiz, Abidin Dino, Mehmet Sinan Kuran, Pedro Barbeito, Serkan Yüksel, Lola Dupre, Ekin Su Koç, Melissa Loop, Hüseyin Arıcı, Ekin Anıl, Ivan Villalobos, Sedat Girgin, Antonio Montariello, Tarkan Güveli gibi isimler koleksiyonumu oluşturuyor. Eserlerin ciddi bir bölümü, her zaman gözümün önünde olmasını istediğim için üst ve alt salonlarımda ayrıca da yatak odamda yer alıyor. Bir bölümü ise Sapanca’daki evimde asılı.
Evinizde sergilediğiniz eserlerin yerini sık sık değiştiriyor musunuz? Aldığınız eserlerle ne kadar süre birlikte yaşıyorsunuz ve ne sıklıkla ev-depo ya da odalar arası yerini değiştiriyorsunuz?
En sevmediğim şey, eserleri depoya kapatmak. Elbette her koleksiyonerin hazin sonu, bir noktada duvarların yetmeyecek olmasından mütevellit depoya eser kapatmak gibi gözükse de ben henüz o aşamaya gelmemeyi becerdim. Her bir parça her an gözümün önünde olmalı benim. Bu yüzden de asım sırasında mümkün olduğu kadar doğru yerleşim yapmaya çalışıyorum.
Koleksiyonunuzu oluştururken profesyonel destek alıyor musunuz? Ya da yakın çevrenizde görüşlerine saygı duyduğunuz, fikrini aldığınız birileri var mı?
Bu konuda çevremden gelen önerilere açığım. Ancak asla âşık olmadan bir alım yapmıyorum. Arkadaşlarım beni elbette yeni birileriyle tanıştırabilirler ama kiminle olacağıma onlar değil ben karar veriyorum.
“Hangi eserleri alacağıma ben değil kalbim karar veriyor ve sanırım o da bu karar anında kendisini en çok çarptırandan yana”
Satın aldığınız sanat eserlerini nereden buluyorsunuz ve hangi eserleri alacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Mümkün olduğu kadar sergilere katılıyorum. Bazen Instagram üzerinden de tanıştığım eserler olabiliyor. Bu konuda oldukça açık biriyim. Hangi eserleri alacağıma ben değil kalbim karar veriyor ve sanırım o da bu karar anında kendisini en çok çarptırandan yana.
Hangi galerileri, fuarları ya da platformları takip ediyorsunuz?
x-ist, Galeri Selvin, Galeri 77, Galerist, Anna Laudel galerileri ilk aklıma gelenler. Bunun dışında Contemporary İstanbul, Base fuarlarının ve Kolekta platformunun sıkı takipçisi olduğumu söyleyebilirim.
Dijitalleşme koleksiyonerlik anlayışınızı değiştirdi mi? Bir eseri online mecrada görüp alım yapıyor musunuz?
Az önce de söylediğim gibi, dijital mecralar üzerinden tanıştığım sanatçılar ve alım yaptığım eserler oldu. Sanatseverler için bu esneklik bence müthiş bir olanak. Düşünsenize, ömrünüz boyunca karşılaşma ihtimaliniz olmayan bir eserle sosyal medya aracılığıyla karşılaşabiliyorsunuz. Amerika – Minneapolis’ten Melissa Loop’u ve İskoçya – Glasgow’dan Lola Dupre’yi Instagram üzerinden keşfettim. Sonrasında da kendileriyle yine Instagram üzerinden tanıştım. Şu an duvarlarımda eserleri var ve bu beni çok mutlu ediyor.
“Bazen o eseri yapan insanı tanıyor olmak, o eserin kalbimdeki hissesini ciddi anlamda yukarı doğru değerliyor”
Eserin ardındaki sanatçıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli?
Olmazsa olmazım diyebilirim. Eserlerini aldığım sanatçıların çoğu ile tanışmayı bırakın, bir arkadaşlık kurmayı çok seviyorum. Beni asıl heyecanlandıran, o eserleri yaratan insanları tanımak. Bazen o eseri yapan insanı tanıyor olmak, o eserin kalbimdeki hissesini ciddi anlamda yukarı doğru değerliyor.
Son aldığınız eser bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz? Bu eserde sizi yakalayan şey neydi?
En son Galeri Selvin & Harmonyhip birlikteliğiyle gerçekleşen Abidin Dino’nun “Kara İçinde Ak Bir Umut” isimli sergisinden beş adet Abidin Dino eseri aldım. Bu beş eser arasında beni en derinden yakalayan, kâğıt üzerine keçeli kalem ile çizilmiş bir balıkçı portresiydi. Bu eser beni, çocukluğumun en güzel ve yüklü anılarından biri olan babamla balık tuttuğumuz anlara götürdü. Bence oradaki balıkçı, benim babam.
“Siz eseri almayın. Bırakın, önce eser sizi alsın”
Koleksiyonunuzu sergilediğiniz zamanlar oluyor mu, bu konuda görüşleriniz neler?
Böyle bir şey hiç yapmadım. Evlerime gelen dostlarım galiba bu konuda şanslılar.
Okuyuculara Kolekta üzerinden yakın takibe alınacak 10 sanatçı önermenizi istesek hangi isimleri söylersiniz?
Mahmut Karatoprak, Mehmet Sinan Kuran, Serkan Yüksel, Lola Dupre, Ekin Su Koç, Melissa Loop, Hüseyin Arıcı, Sedat Girgin, Tarkan Güveli, Murat Palta ve Erkut Terliksiz.
Henüz hiç eser almamış birine ya da genç koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olurdu?
Siz eseri almayın. Bırakın, önce eser sizi alsın.